Neredeyse bir sene oluyor. Yaklaşık bir senedir hastanede yaşıyorum. Bugün ailemle TV’de Karadenizli şarkıcıların şarkı söylediği bir program izliyorduk. Uzun saçlı Karadenizli erkek şarkıcılar (böyle bir moda var galiba, saç sakal konusunda Kazım Koyuncu’dan mı ilham alınıyor bilemiyorum) horon oynarken kalkıp oynayasım geldi. Anladım ki bir şekilde bir şeyler anlatmam, içimi dökmem lazım. Yeniden yazmaya başladım.

Bursa aileme şifa getirdi. Bu şehir önce bir bekleme odası oldu bana. Babamla ilgili sağlık haberlerini beklerken bir şey yapamıyorduk. Her sabah hastaneye gidip gelişmeleri öğreniyorduk. Ardından hastanenin beyaz ışıklı, gri ve boğucu havasından çıkıp dışarıda kaldığımız yere yakın bir parkta bekliyorduk. Benzer duyguları yaşayanlar varsa belki içlerini ferahlatırım. Merinos Parkı’nın ağaçları, açık hava kütüphanesi bizi sakinleştirdi. Açık havada, yemyeşil çimenlerde uzanıp kitap okuyabileceğiniz geniş bir alan. Harika bir fikir, diğer illerde de yaygınlaşsa ne güzel olur. Buraya birkaç fotoğrafını bırakıyorum.



Sonra Kozahan. Büyülü bir yer. Bu alanlar bize iyi enerji verdi. İstanbul’da yaşayan biri Bursa’daki insanların yardımseverliğine şaşırabilir. Bursa’daki halk İstanbul’daki insanlar gibi sabırsız değil. Birçok tanımadığımız kişiden çok yardım gördük. Örneğin yol sorduğum biri yolunu değiştirip 10-15 dakika kadar benimle beraber yürüdü, gideceğim yere kadar götürdü. Ya da bir otobüs şoförü gideceğiniz yere ulaşabildiniz mi diye arayıp sorabiliyor. Genel olarak benzer pek çok durumla karşılaştık. İki şehirde de yaşamış olanlar aynı farkı sezdi mi acaba?
Karlı bir geceden yazacaklarım şimdilik bu kadar. Horon oynamak yerine artık akşamları yazacağım.😊
Hiç bu kadar çok kar görmemiştim. Ormanları, ağaçları o kadar kestik ki belki atmosfere zarar verdik. Hala yağıyor!
Tek özlediğim, kedilerim. İlk defa bu kadar ayrı kalıyoruz. Ne kadar alışmışım onlara, bir parçam eksik, kalbim buruk. Onlara kavuşana kadar Bursa’nın İstanbul’a göre ürkek kedilerini öpüyorum. 🥰
