Monthly Archives: March 2022

Bize her yer Uludağ


Bursa’ya yazın ilk geldiğimizde şehrin içinde dağları görmek beni heyecanlandırıyordu. Yemyeşil dağlar bir soluk oluyordu. Bize farklı geldiği için etraftaki ahaliye soruyorduk: Bu dağ hangi dağ? Her seferinde Uludağ cevabı aldık. Hangi muhite gidersek gidelim aynı dağın ismi geçiyordu. Sonunda ben de sormayı bıraktım.

İnsan hastane ortamında kimseyi görmüyor. Hep aynı doktorlar, hemşireler. Koridorlar sakin. Fizik tedavi bölümünde birçok hasta rahat yürüyemediği için tekerlekli sandalye kullanıyor. Tekerlekli sandalye sesi bundan sonra bana hastaneyi ve bu dönemimi hatırlatacak. Ses arada bir hımlayan bir makineyi andırıyor. Silindirin, tekerleklerin dönme sesi gitgide yaklaşır. İşte o zaman bir hasta ve bir refakatçi geçiyordur. Dışarının sesi içeriye hiç gelmediği için işte bu hımlayan tekerlekli sandalye sesi tekdüzelikte bir canlılık yaratır. Sonra yavaş yavaş sürtünme sesi azalır, aynı sessizlik yine hakim olur.

Uzun süre hastanede kalan insanlar için danışmanlık desteği olsa ne güzel olur. Refakatçiler için sosyalleşebilecekleri bir ortam olsa, benzer şeyleri yaşayanlardan destek alsalar mesela.

Aylardır sıkıcı bir ortamdayım. Hem biraz hava almak, hem de zaruri ihtiyaçları satın almak için bugün yakındaki AVM’ye gittim. Tam girişinde dışarıda bir restoran var. Girişine reklam olsun diye yemeklerin maketini koymuşlar. Bazıları kopmuş, yıpranmış. Çocukken oynadığımız yemek oyuncaklara benziyor. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mı?

Daha önce bir yerde maaşlı çalışınca harcamalara çok fazla dikkat etmiyordum. Kendi işin olunca ayın sonunu nasıl getireceğim duygusu baskın oluyor. Son dönem pandemi şartları ve ekonomik gelişmelerden dolayı daha uygun fiyatla temel giyim parçalarını alabileceğim markaları tercih etmeye başladım. Dünyada da genelde böyle bir eğilim varmış. İnsanlar daha yerel markalara gidiyor ve daha önce denemediği şirketleri deniyor. DeFacto’ya şu ana kadar üç kez gittim. Bugünkü girişimde canlı bir “hoşgeldiniz” ile karşılandım. Hit müzikler, rengarenk deneme kabinleri, satış danışmanlarını çağırmak için kabinde düğme güzel bir deneyim sunuyordu. Kabinler tertemizdi. Hem de çok kalabalık bir günde. Bugün onun öncesinde benzer bir mağazaya daha girdim. Az vaktim olduğu için bir an önce aradıklarımı alıp çıkmak istiyordum. Elbiseler tıkış tıkış, fazla üstüne üstüne geliyor. Kabinleri içler acısı bir haldeydi. Yerlerde elbiseler sürünüyor, bazı kabinlerde sandalye var bazılarında yok. Kabin kolları, kilitleri kırık. Kasadaki danışmanlar ilgisiz, iki üç kez sorunca zorla yanıt alıyorsun. İki marka aynı kitleye hitap ediyor, benzer kıyafetler sunuyor ama yaşadıklarım ne kadar birbirinden farklı. Bazı yöneticilerin vizyonu, çalışan seçimi, çalışanların eğitimleri süreci ne kadar farklılaştırıyor. DeFacto’ya İstanbul’da ilk girişimde de çok ölçülü, samimi ve yardımsever bir tutumla karşılaşmıştım. Yolları açık olsun.

Kilolu biriyim ve Bursa’da kıyafet bulmak konusunda hiç sıkıntı çekmiyorum. Kapalı giyinen kadınlar için bol kesimli, rahat giysiler her yerde. İstanbul’da daha dar giysiler görüyordum sanki. Fiziği benim gibi olanlara Bursa’yı alışveriş için öneririm.

Bekleme Odası


Neredeyse bir sene oluyor. Yaklaşık bir senedir hastanede yaşıyorum. Bugün ailemle TV’de Karadenizli şarkıcıların şarkı söylediği bir program izliyorduk. Uzun saçlı Karadenizli erkek şarkıcılar (böyle bir moda var galiba, saç sakal konusunda Kazım Koyuncu’dan mı ilham alınıyor bilemiyorum) horon oynarken kalkıp oynayasım geldi. Anladım ki bir şekilde bir şeyler anlatmam, içimi dökmem lazım. Yeniden yazmaya başladım.

Bursa aileme şifa getirdi. Bu şehir önce bir bekleme odası oldu bana. Babamla ilgili sağlık haberlerini beklerken bir şey yapamıyorduk. Her sabah hastaneye gidip gelişmeleri öğreniyorduk. Ardından hastanenin beyaz ışıklı, gri ve boğucu havasından çıkıp dışarıda kaldığımız yere yakın bir parkta bekliyorduk. Benzer duyguları yaşayanlar varsa belki içlerini ferahlatırım. Merinos Parkı’nın ağaçları, açık hava kütüphanesi bizi sakinleştirdi. Açık havada, yemyeşil çimenlerde uzanıp kitap okuyabileceğiniz geniş bir alan. Harika bir fikir, diğer illerde de yaygınlaşsa ne güzel olur. Buraya birkaç fotoğrafını bırakıyorum.

Sonra Kozahan. Büyülü bir yer. Bu alanlar bize iyi enerji verdi. İstanbul’da yaşayan biri Bursa’daki insanların yardımseverliğine şaşırabilir. Bursa’daki halk İstanbul’daki insanlar gibi sabırsız değil. Birçok tanımadığımız kişiden çok yardım gördük. Örneğin yol sorduğum biri yolunu değiştirip 10-15 dakika kadar benimle beraber yürüdü, gideceğim yere kadar götürdü. Ya da bir otobüs şoförü gideceğiniz yere ulaşabildiniz mi diye arayıp sorabiliyor. Genel olarak benzer pek çok durumla karşılaştık. İki şehirde de yaşamış olanlar aynı farkı sezdi mi acaba?

Karlı bir geceden yazacaklarım şimdilik bu kadar. Horon oynamak yerine artık akşamları yazacağım.😊

Hiç bu kadar çok kar görmemiştim. Ormanları, ağaçları o kadar kestik ki belki atmosfere zarar verdik. Hala yağıyor!

Tek özlediğim, kedilerim. İlk defa bu kadar ayrı kalıyoruz. Ne kadar alışmışım onlara, bir parçam eksik, kalbim buruk. Onlara kavuşana kadar Bursa’nın İstanbul’a göre ürkek kedilerini öpüyorum. 🥰