Başımdan Geçmekte Olan Bir Öykü
13 Haziran’da İstanbul’da doğdum ve her sene yaz mevsiminde neşemi buluyorum. Erenköy İlkokulu, Maltepe Anadolu Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde okumama rağmen şimdi geriye dönüp baktığımda derslerle ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Yalnız okul hayatım boyunca katıldığım veya birebir kendi düzenlediğim aktiviteler, değişim öğrenciliği deneyimim ve nevi şahsına münhasır birkaç hocamın sayesinde bir dünya görüşüm oldu. Hala da şekilleniyor. Dolayısıyla başta düşünce özgürlüğü, insan ve hayvan hakları gibi konularda konuşacaklarım ve yazacaklarım var.
Akademik hayata çok ilgi duyamadım ama öğrenmenin her an devam ettiğini düşünüyorum bu nedenle blogu yazmaya karar verdim. Bilgi paylaştıkça güzelleşiyor.
Klasik eğitimi bir şekilde tamamladım ama yapmaktan hoşlandığım hobilerim, üniversitede çalıştığım kulüp ve yazları çok evvelden başladığım çalışma hayatı bana daha çok zevk verdi. Üniversitedeki fildişi kuleden çok hayatın içinde dolu dolu ve hızlı yaşamayı seviyorum.
İnsan Kaynaklarıyla bir süre haşır neşir oldum. Sürekli öğrenmenin her bireyin, grubun ve organizasyonun omurgası olduğunu, onları değişen dünyada ayakta tutabilecek güç olduğunu fark ettim ve bu bağlamda insanlara ve organizasyonlara özgü uygulamalarla çevremdekilere destek olmayı hedef edindim. Daha iyi iletişimle insanları birbirine yaklaştırabileceğimi düşündüm, iletişim çalışmaları ve çeviri bu vizyonun olmazsa olmazları oldu.
Bir de baştan beri tiyatro vardı; hem oyuncu hem izleyici olarak hayatımda oldu. İzlemekten, izletmekten ve sonrasında koşa koşa eve gitmek yerine üzerine konuşmaktan hoşlanıyorum. Sanat tartıştıkça, paylaştıkça cıvıldıyor. Web günlüğünde tiyatroyla ilgili düşünceler de bulacaksınız.
Sonrası henüz belli değil, birlikte keşfetmek dileğiyle…
Yorumlarınız, benimle paylaşmak istedikleriniz olursa e-mail yoluyla oykuyet@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.Archives
- June 2022
- April 2022
- March 2022
- May 2021
- March 2021
- February 2021
- December 2020
- November 2020
- October 2020
- September 2020
- August 2020
- July 2020
- June 2020
- May 2020
- April 2020
- March 2020
- November 2019
- October 2019
- August 2019
- July 2019
- May 2019
- April 2019
- March 2019
- February 2019
- January 2019
- October 2018
- August 2018
- July 2018
- May 2018
- March 2018
- July 2017
- February 2017
- January 2017
- October 2016
- September 2016
- November 2015
- July 2015
- April 2015
- January 2015
- December 2014
- November 2014
- October 2014
- September 2014
- September 2013
- July 2013
- January 2013
- September 2012
- May 2012
- February 2012
Monthly Archives: December 2020
Üç Yaprak
Üç yaprak vardı dallarında. Halide’nin dairesinin önündeki saksının etrafına ufak sarımsı yapraklar düşmüştü. Münevver kapıcıya atmasını söyleyecekti. Türlü bahaneler, işler bulup sürekli erteliyordu. Saksıyı atmak demek Halide’nin gittiğini kabullenmek demekti.
Cengiz tüm dostları bu akşam yemeğe davet etmişti. Münevver kimse istemese de Halide konusunu herkes bir aradayken konuşmak istiyordu.
Boğazda bir lokantaya gideceklerini biliyordu. Çok abartmak istemiyordu, düz ve klasik bir elbise giyecekti. Takılarını hazırladı, tuvalet masasının üzerine yuvarlak küpelerini bir hizada koydu.
Halide’yi grupta herkes severdi. Zaman zaman eleştirirlerdi fakat bu herkes için yaptıkları bir şeydi. Akşam toplanan akranların çocukları, torunları hayatlarını kurmuştu. Gruptaki herkes emeklilik yaşamı sürüyordu. Akşamki davet ise Arif’in bir alım satım işinin kutlamasıydı.
Yemekte herkes pek neşeliydi. Grup bir araya gelince coşkulu oluyordu. Sakin, kendi halinde insanların enerjisi toplulukta kat kat artıyordu. Muhitte tüm olup bitenler, aralarında olmayanların havadisleri ardı ardına sıralandı. Halide’den tek söz edilmedi.
Daha birkaç hafta önce çok yakın oldukları dostlarından bahsedilmemesi bir tek onu bu kadar rahatsız ediyordu. Arkadaşlarının kimseye bir şey söylemeden bir anda yok olması her birini incitmişti. Ondan hiç bahsetmeyerek intikam alıyorlardı.
Münevver daha önce birkaç kez derdini paylaşmak istedi ancak Halide ismini duyunca herkesin yüzü soğuyor, başka bir şeyden bahsetmeye başlıyorlardı.
Bu akşam çok kararlıydı. Bir punduna getirip arkadaşını sormak istiyordu. Bu kadar çabuk birini silmeleri onu huzursuz ediyordu.
Ondan sözettikleri bir anda Halide hakkında söylenenleri duymuş olabilir miydi? Aralarından biriyle münakaşa etmişliği yoktu. Hafızasını yokladı, bir şey bulamadı.
Akşam bir kez daha şansını denedi. Başka başka konular açıldı ama Halide’den bahsedilmedi.
Münevver ertesi gün merakını yenip gündelik hayatına geri döndü. Birkaç gün sonra evin çevresinde Halide’ye rastladı. Halide ona gelen mektupları, faturaları almaya gelmişti. Münevver onu çay içmeye çağırdı. Ne olduğunu öğrenmeden arkadaşını bırakmayacaktı. Halide mahcup, suçunu biliyor gibi başını salladı.
Atıştırmalık bir şeyler hazırlarken Halide oturup arkadaşını izledi. Anlatmaya koyuldu. “Daha önce Enes Bey her şeyi bırakıp Kaş’a gitmişti, hatırlıyor musun”, dedi. “Hani herkes onu çok eleştirmişti. Nasıl o yaşta her şeyi bırakabilirdi, ailesine bu yapılır mıydı? Aklı başında mıydı?”
Halide “Aynı şekilde yargılanmak istemedim”, dedi.
Şimdi bir ev yemekleri lokantasında aşçı olarak çalışmaya da başlamıştı. Çalıştığının bilinmesini istemiyordu.
Halide çok iyi yemek yapardı. Ancak Münevver arkadaşının paraya ihtiyacı olmadığını biliyordu.
O günden sonra Halide bir daha semte uğramadı. Münevver de diğerlerine uydu, ondan tek söz açmadı.
Posted in Çeşitli