Monthly Archives: November 2020

Dalgaya Karşı


Bu sene daha önce yapamadığım tatilleri yapıp fotoğraftaki görüntü gibi muhteşem yerleri zihnime kazıdım.

Tatil bana neden iş kurduğumu hatırlattı. Geçmişe bakıp başlangıç noktam neydi diye düşündüm.

Kendime zaman ayırabilmek, spor yapmak, sağlıklı yaşamak listenin en başında yer alıyordu.

Bizim adetlerimizde misafir olana yiyecek, içecek her şey sunulur. Ziyarete gelen kişinin rahat etmesi için her şey sağlanır.

O nedenledir aileden yakınların evine gidince “Hayır” pek anlaşılmaz.😊 Midem rahatsızlandı, daha yiyemeyeceğim diye cevap verildiğinde “O zaman bunu ye, bastırır” diye başka bir yiyecek veya içecek daha sunulur.

Rahatsız olan mideye başka şeyler göndererek bastırmasını, iyileşmeyi beklemek!😋

Belki programı ben yaparım sağlıklı yaşamaya, spora zaman ayırırım diye düşünürken acil, hızlıca beklenen işlerle sonrasında bir dinginlik dönemi arasında gidip geliyorum. Bu hayal de masa başı işlerin, aciliyet kavramının getirdiği stresle kayboluveriyor.

Sonra huzurlu olmak, rahatsız olmamak, sevdiğim veya saygı duyduğum insanlarla çalışabilmek için başlamıştım diye düşündüm. Farklı bir şey yapabilmek önemliydi.🤖

Yüksek sermayeli birçok yerle karşılaştırıldığında bu bakımdan zayıftım. Ayrıca herkesle aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek yersizdi.

Mesela “Seninle” dergisinin çıkışını hatırlıyorum. Genelde dergiler belirli bir kitleye hitap eder. Maliyeti birçok eve giremeyecek kadar yüksektir. Sektör, alana özgü dergilerden bahsetmiyorum.

Seninle dergisi o zamanlar çok daha düşük fiyatla herkesin evine girebilecek bütçeyle satışa sunulmuştu. Ardından sadece cafelerde gördüğüm dergileri insanların evinde görmeye başladım. Konu olarak da herkese hitap edebilecek içerikle farklı kitleleri çekmeyi başardı.

Bir iki farklılıkla dalgaya karşı gelebilirsin. Tabii hava, ortam şartları müsade ediyorsa.

Yoksa aynı şeyleri yaşayacaksak, aynı şeyleri yapıp farklı şeyler beklemek boşuna. 👻

Bu yüzden bir karar vermek, koşulları ve çevreyi değiştirmek gerekiyor belki. Bir karar, dönüm noktası eşiğindeyim sanki.🎒

Otel


Letafet Hanım salına salına bahçeyi bir boydan bir boya yürüdü. Bugün konuklar kalkmakta gecikmişti. Bahçe duvarına oturdu, bir bir sokaktan geçenleri izlemeye koyuldu.

İlk kapı uzaktan hafif bir gıcırtıyla açıldı.

Aysel ve Behçet birbiri ardına koşar adım açılan kapıya meyletti.

Ardından diğerleri de odanın balkonunun önünde birikti, pür dikkat beklemeye başladılar.

Çıt çıkmıyordu. Bir yaprak düşse, biri bir dala bassa herkes anında o tarafa gidecekti.

Halim Bey önce balkonu süpürdü. Giderin yanına süpürgesini bıraktı. Aheste aheste tabakları, bardakları yerleştirdi. Sanki kuklaymış da yukarıdan biri zorla kolunu, bacağını hareket ettiriyordu. Miskinliği ahalinin ataklığıyla bir tezat oluşturuyordu.

İlk adımı Behçet attı. Sanki içinden konuşuyormuş gibi tiz bir miyav sesi duyuldu.

Ardından bir iki kedi balkona daha da yaklaştı. Hepsi yaşama sevincini iyiden iyiye kaybetmiş Halim Bey’e doğru yukarı bakıyordu.

Halim Bey sanki balkonun önündeki kedi yığınından bihaber terliklerini yere sürterek çayı getirdi.

Letafet Hanım bile artık bahçe duvarından yan gözle balkonu dikizliyordu. Kuyruğunu asabi bir şekilde bir sağa bir sola vurmaya başlamıştı.

Halim Bey’in içeriden Nesrin diye birkaç kez seslenişi duyuldu.

Bu sırada sarı tüylü, sivri çeneli Batak bir hamle yapıp balkona girdi. Hınzır bakışlarıyla saniyeler içerisinde masayı süzdü, peynir tabağına sokuluyordu ki Nesrin Hanım bir hışım sabahlığını ilikleyerek balkona dalıverdi. İri cüssesiyle bahçenin tam merkezindeydi.

“Kaç kere söyledim sana, şu hayvanları aç bırakma” diye söylendi.

Kısa bacaklı, yere yakın ve uzun tüylü Tortop koca karnı bir o yana bir bu yana sallanana sallana çalılıkların ardına saklandı. Beyaz gri kırçıllı tüyleri, ürkek bakışlarıyla aralarında en korkak kedi oydu.

İki yan balkon plastik balkon sandalyesini yere vurarak çekti. Belli ki sesten rahatsız olmuşlardı.

Karı koca atışırken kediler bir güzel Nesrin Hanım’ın döktüğü yiyecekleri yediler.

İki gün önce otelde kalmaya başlayan çapraz odadaki çift dışarı çıktı. Kadın “Daha sabah çok erken, sizin yüzünüzden bu vakitte uyanmak zorunda değiliz” diye onlara seslendi.

Nesrin Hanım tavrını hiç bozmadan, gür sesinden hiç taviz vermeden “Biz sizin bütün gün internet görüşmelerinizi dinliyoruz. Ekranı açıp konuşuyorsunuz. Biz de gün boyu sizi dinlemek zorunda değiliz efendim. İçeride konuşun o zaman” diye cevap verdi.

Kediler yiyecekleri silip süpürmüş çayır, otların aralarını son birkaç kırıntı var mı diye koklayıp, kolaçan etmeye geçmişti.

Bahadır Bey göbeğini şişirmiş, ellerini arkada kavuşturmuş biçimde bahçe taşlarına basarak onlara yaklaştı. Hiç ses etmedi.

Hiçbir şeye karışmayan, vurduymaz otel sahibi sanki sadece ortada görünmek için görev icabı gelmişti. Ya da karısı olayı öğrenmek için onu zorla aralarına yollamış olmalıydı.

Tüm yazı otelde geçirdiği için kavruk teni simsiyah olmuştu. Ortada söylenenleri usulca dinledi. Hiç müdahale etmeyerek veya en az şekilde karışarak her şeyin çözüleceğini düşünüyordu.

İki balkon bu sefer hayvanları besleme konusunda zıtlaşmaya başlamıştı.

Hararetli konuşan çift otel sahibine baktı. Kadın “Siz söyleyin o zaman, burası barınak mı? Biz rahatsız oluyoruz” dedi.

Bahadır Bey tam ağzını açacaktı ki Nesrin Hanım “Aman biz de dışarıda, şu duvarın ilerisinde besleriz o zaman, hiç insanlık kalmamış” diyip içeri girdi.

Halim Bey yalnız kalmıştı. Donuk bir ifadeyle kurduğu sofraya baktı. İskemleye oturdu, çatalıyla bir şeyler atıştırdı.

Ortalıkta artık birkaç kedi kalmıştı. Onlar da kıvrılıp yatmış, ılık havanın keyfini sürüyordu. Yarı gözü açık, yarı kapalı uykuya geçmek üzereydiler. Bahçe artık en rahat kedilerle Halim Bey’indi.

Otel sahibi ellerini arkasında kavuşturmuş biçimde ağır ağır aynı yoldan geri yürüdü.