Monthly Archives: February 2019

Peak’in Talihsizliği


Peak’in son yayınlanan reklamının başka bir reklamdan kopya olduğunu bilmiyordum, benzer Audi reklamını izlememiştim.

Reklam biçim olarak şirketin hizmetini yansıtıyor ayrıca vizyoner bir fikre dayanıyor. Sanıyorum Türk televizyonlarında ilk defa bir işe alım reklamı bu kadar geniş bir kitleye yayınlandı.

Aslında işe alımın çok ötesinde bir mesaj veriyor. Bir şirketi oluşturan çalışanlar o kurumun kimliğini, kültürünü yaratıyor. Şirket kendi kimliğini, vizyonunu işe alım reklamı aracıyla anlatmış. Bir taşla iki kuş vurmuş. Belki kendi işini, ürününü anlatsaydı bu kadar etkili olmazdı.

Web sitesindeki açık pozisyonlara yönlendirme yapıyor, yönlendirme linki ve pozisyonlar dahil İngilizce yazılmış. Bu da uluslararası bir şirket olduğunu vurgulamak için bir strateji olabilir.

Ancak sonrasında başına gelenler üzücü. Farklı bir şey yapmaya cesaret ediyorsun, reklam daha önce yapılan başka bir reklamdan alınmış çıkıyor. İşin kötü tarafı Türkiye’deki en büyük reklam ajanslarından birinin reklamı yapmış olması. Ajans içinde bir kontrol mekanizması olmaması şaşırtıcı bir durum. Ajansın hala açıklama yapmayarak itibarını zedelemesi belki de gelecekte yok edecek olması…

Kriz iletişiminde özellikle internet, sosyal medya vs. söz konusuysa hız esastır. Günlerce, saatlerce toplantı yapıp karar vermeyi bekleyemezsin. Peak bu durumu iyi yönetip hızlı bir şekilde reklamı durduğunu açıklamış. Ne diyelim yolları açık olsun.

Son olarak Pazar gününe bir şarkı bırakıyorum. O Ses Türkiye’nin belki de bugüne kadarki en şeytan tüylü yarışmacısı, Whitesnake’den bile iyi söylediğine ve ileride yıldızının çok daha fazla parlayacağına inandığım süper şarkıcı, Bartu Gülhan’dan Still of the Night. Bu gibi yarışmaların iyi yanı bazen hiç tanınmayan insanları çıkarıp yıllarca dinlediğiniz şarkılara farklı bir duygu katması. Bartu da hem işinde iyi, hem de karakteri sağlam iyi birine benziyor. Umarım sesini daha çok duyarız. Glam 80’lerde kaldı sanırdım 🙂

 

 

Kedilerin Koltuk Sevdası


Tartuffe ve Lokum’a genelde isimleriyle hitap etsem de arada “kuzucuk”, “tofita”,  “pofi” gibi kelimelerle çağırıyorum. Bu isimler nereden geliyor çağrışım yapıyor bilmiyorum. Özellikle bir kediye kuzu gibi başka bir hayvan ismiyle seslenme fikri oldukça absürt. Tartuffe çok zeki hatta kurnaz bir kedi ne zaman ona seslendiğimi anlıyor. Lokumsa bu kime seslendi şimdi diye arada karışıyor.

Babam beni ziyarete gelince durum iyice karmaşık hale geliyor. Çünkü asla benim koyduğum isimlerle değil, Tartuffe’a Sıtkı ve Lokum’a da Ayşe diye hitap ediyor. Sabah uykusunu evin tepesinde dolapların üstünde almakta olan Lokum yemek vakti geldiğinde ona farklı bir adla seslenilince iyice ambale oluyor. Kendi ismiyle seslenilmediğinde naz yapıp aşağı inmekte gecikiyor.

8FA59666-882E-464F-A8F2-A07C70160ABC

Babam bazı konularda inatçı. Ayşe değil onun adı desem de “Yok yok Ayşe O” diye cevap veriyor. O geldiğinde kediler Sıtkı ve Ayşe oluyor. Kaz Dağları’na Adatepe’ye gittiğimde köyün kedileri Zeus ve Fatoş ise köy şartlarından olsa gerek pisi pisi desen bile koştura koştura yanımda bitiveriyor.

Kediler genelde kendine ait alanlar yaratıyor, yere ne kadar pofidik minder koysam da evin tamamını göreceği yerleri tercih ediyorlar. Köyde de kediler tepelerde takılıyor. Fatoş’un çatıda takılması, Zeus’un evi gözetleyecek şekilde karşıdaki yıkık evin taşlarının üzerinde oturup bizi izlemesi…

Babamın ikinci inatçı olduğu konu ise Adatepe’de kullandığı arabası. Sürekli bir yeri bozulan arabaya bir servet ödenmiştir, bu parayla çoktan yeni bir araba alınabilirdi. Ancak yine de tamir edilip bir şekilde kullanılıyor. Aslında bu arabayı çok seviyorum, gerçekten köy gibi yerlerde lüks bir araç almak saçma geliyor. Yine de sürekli tekleyen, bozulan araçta bir gün kaza olabilir diye endişelenmiyor değilim. İkinci bir inat örneği olarak Kaz Dağları’yla özdeşleşen muhteşem araba. Bir şekilde taşlı yollara yıllara meydan okuyor.

C400E149-6970-4B8C-994C-3CA307476C3E

D71CA521-0063-47AF-8C59-C78D52629584(1)

8E06C76A-ECB8-40E7-ABAA-D75BED0CAB5AKöydeki eşek Ali

012880FF-1809-4577-9EBD-0E1D6E023E0E

Bu da İstanbul eşeği. Yer İstanbul Kozyatağı Carrefour

Şehirde egzosdan mıdır, stresten midir bilmiyorum bu oyuncakla AVM koridorlarında gezen çocukları görünce insanların kafasının bir dünya olduğunu düşünmekteyim.

E2FD0CD5-3D19-450A-8389-80A3647E07CF

 

OPI Ojelerin Sırrı


Bugün OPI’nin müthiş ojelerinden bahsedeceğiz 🙂 OPI ojelerin çok fazla renk seçeneği var, kolay kolay ojenin rengi bozulmuyor tırnaktan çıkmıyor.

Kimse korkmasın bir anda kozmetikle ilgili yazmaya başlamadım, gayet tutarlı biri olduğumu söylerler. Bu konuya sürdüğüm ojenin renginin isminden geldim. “Dating a Royal”.

2072.970

Beyaz tende koyu renk ojeler güzel durduğu için aldım, ismine bakmadım. Klasik bir etikette bildiğin lacivert yazar veya en fazla gece mavisi, derin mavi vs. ismi bulunur. OPI’nin oje renklerinin ilginç isimleri var, bir pazarlama stratejisi diye düşünüyorum. Bir duyguyu yaşatmaya, onu aldığında öyle hissetmeni sağlamaya çalışıyor olabilirler. Bir diğer gri ojemin renginin ismi “Nein! Nein! Nein! Ok Fine!”

Bu oje isimleri ne anlama geliyor örneğin lacivert kraliyete özgü bir renk midir, veya gri neden hayırdan dönen evet olmuş yani siyaha giden yolda U dönüşü mü yapmış merak ettim ve araştırdım. Bu ojelere isim verme işi tam zamanlı bir işmiş. Renklerin bir şeyi simgelediğini düşünürken, bunu eğlenceli bir oyun gibi oynarken öğrendim ki ojelere renk isimlerini veren çalışan, tamamen kendi dünyasından isimler koyuyor. Mesela oje rengini belirleyen çalışan kadını bir hafta önce köpek ısırıyor o da olayın üzerine çıkan ojeye My Chihuahua Bites! adını veriyor.  Çok da düşünmeye gerek yokmuş! https://www.nwitimes.com/lifestyles/simplemost/this-woman-names-opi-nail-polish-shades-for-a-living/article_c27236f8-789e-5d83-8edf-818168c64b51.html

5adb297266b1a.image

Tiramisu for Two, Lincoln Park After Dark gibi oje isimleriyle OPI dünyanın bilinen en kaliteli oje markası olmuş. Flormar’ı daha yaratıcı olmaya çağrıyorum. Boğaziçi Mavisi, Gezi Parkı Ateşi hiç fena olmazdı aslında.