Görüntümde büyük bir değişiklik yapacaksam veya kafam rahat güzellik işlerini halletmek istiyorsam çocukluktan beri gidilen kuaförün kapısı çalınır. Bu ziyaretlerden birinde büyüdüğüm Erenköy Alpler Sokak’ın önünden geçtim. Çocukluğumun geçtiği Deniz Apartmanı’nın yerinde yeller esiyor tabii. Tüm sokak sanki bambaşka. Tüm evler yıkılmış, yerine yenileri yapılmış. Köşede yeni bir kafe var. Senelerce okul servisi beklediğim bu köşedeki kafeyi bir garipsedim. Sanırım semt bakkalı duruyor, o da başkası tarafından işletiliyor. Şimdiki kafenin yanında eskiden bir güzellik salonu vardı. İlginç bir şekilde 20 sene sonra birkaç bina yanında yine bir güzellik salonu var.
Kuaförlerin isimle prestij çabaları. Hani plazaların arasında olsa anlarım ama çiğ köftecinin yanına isim pek de yakışmamış.
Sonrasında eve dönüşte bir dolmuş bulmak için Bağdat Caddesi’ne, Divan Pastanesi’ne doğru indim. Küçükken bu yolu binlerce kez geçer, sağda bulunan sahibi belirsiz köşkün önünden geçerken adımlarımı hızlandırırdım. Çünkü bahçesinde köpekler olur, gelene geçene havlarlardı.
Yol sanki başka bir yol olmuş. Tüm binalar yeni, buz gibi. Sanki başka bir şehirde, yolda yürüyorum hissine kapıldım.
Herkes halinden memnun. Durumu sadece ben garipsiyorum. Sokakların bazıları yol yapımı için kapalı, açık olanlarda da inşaatlar sürdüğü için taşlardan, kaldırıma taşan inşaat alanlarından atlaya zıplaya, ayak bileğini burkmamaya çalışarak dikkatli yürümek zorundasın.
Kadıköy Belediyesi’nin iklim elçilerine katılmayı, iklim eylemi projesine destek vermeyi düşünmüştüm. Ancak tüm binalar yıkılıp, böyle baştan yapılınca; kimse de bu gürültü ve oluşan kirliliğe hayır demeyince bana bu tip girişimler samimiyetsiz geliyor. Bir yandan yıkıp, havaya ve çevreye zarar veriyorsun bir yandan çevreyi korumak için elçi arıyorsun.
Şehrin böyle yabancı gözüktüğü anlar saygı duyduğun insanların gidişiyle daha da karanlık hale geliyor.
Yılın son gününde Gülriz Sururi’nin ölümüyle bu duyguyu daha da yoğun yaşadım. En son Barış Manço’nun ölümünde bu kadar üzülmüştüm. Sahnede maalesef izleyemedim, oynadığı günleri belki yaşım sebebiyle kaçırmıştım. 2016 senesinde Büyülü Bi Gün’de konuşmasını dinlemiştim. O gün muhtemelen kendisiyle beraber Engin Cezzar’ın görüşlerini de bizimle paylaşmıştı. Eşi orada değildi, ancak konuşmasının eşinin de biraz mirası olduğunu hissettim. Sayesinde benim için o gün Büyülü Bir Gün oluverdi, birçok şeye farklı şekilde bakabileceğimi anladığım anlardan birini yaşadım. O gün organizasyonda çok önemli başka konuşmacılar da vardı. Ancak bazen birilerine daha yakın hissedersin, nedenini bilmezsin seversin veya sevmezsin. İşte öyle bir gündü. Nötr girip bambaşka çıkmıştım. Keşke çok daha önce tanışsaydım, konuşsaydım diye çok düşündüm. Böyle kimselerdeki mücadele gücü bana da ilham veriyor.
Hem böyle insanlar sessiz sedasız gidince, entellektüel olmayan kimseler de çok yüksek mevkilere gelince yabancılaşan şehirde daha da yabancılaşıp başka bir yere yerleşesim geliyor.
Kıbrıs bunun için gelecekte potansiyel olabilir. Biraz hüzünlü bir ada, kaderine terk edilmiş. Daha önce yaz olduğu için deniz güneş derken otelden çıkmamıştık. Son gidişimde adayı keşfetme imkanım oldu. Özellikle Gazimagusa büyülü bir yer.
Adadaki genel havanın aksine tarihi binalar çok iyi korunmuş. Türkiye’deki tarihi yapıların kendi haline bırakılmışlığını görünce nasıl bunca yıl sağlam kalmış diye merak ettim. Meğer UNESCO koruması altındaymış. Girne Kalesi’nden, Othello Kalesi’nden manzaralar muhteşem. Lüzinyan, Osmanlı, Venedik, Bizans, İngiliz egemenliği görmüş Kıbrıs’ın hem tarihi hem de doğası çok güzel. Bellapais ve Gazi Magusa’dan sonra bir sonraki gidişimde Karpaz bölgesini ziyaret edeceğim. Böylece favori üçlüyü tamamlamış olacağım.
Tüm tarihi kiliseler bir adet minare eklenerek camii haline dönüştürülmüş.
Ada halkının ekonomik durumu iyi değil. Ambargolarla beraber muhtemelen turizm, üniversiteler dışında bir gelir kaynağı yok. Adadaki İngiliz yoğunluğu da her yerde hissediliyor. Son zamanlarda Akdeniz’deki potansiyel doğalgaz kaynaklarından dolayı yakın zamanda gideceklerini düşünmüyorum.
Kıbrıs’ın doğası, melankolik havası bana iyi geldi. Bir gün İstanbul’dan gidersem, gerçekten yaşanacak bir yer. Genelde müstakil evler var, evler çok katlı değil. Cumhurbaşkanlığı binası çok mütevazi. Gelecekte adaya gideceklere bol bol gezmelerini öneririm. Otelde durmayın, günlük turlarla Girne, Gazimagusa, Leşkoşa ve Karpaz’a kolaylıkla gidebilirsiniz.
İstanbul’da da böyle içi görünür geri dönüşüm kutuları olsa insanları su şişelerini geri dönüşüme atmaları için daha çok teşvik eder.
Dükkanın ismine dikkat…