Dün akşam Joe Wright’in Anna Karenina filmini izledim. Keira Knightley filme fazla İngiliz kalmış, karakterin olgunluğuyla yakından uzaktan alakası yok. Film boyunca özellikle güldüğünde yaramaz sokak çocukları gibiydi. Anna Karenina karakterini en son oynayacak kişiyi seçmişler, çok antipatik kalmış. Jude Law ve Aaron Taylor Johnson’a ise diyecek bir şey bulamıyorum, yan oyuncular daha yere sağlam basan karakterlere bürünmüşler.
Filmin müzikleri, sahne geçişleri, görüntüleri çok hoş olmuş; izlemesi bu bakımdan ayrı keyifliydi. Joe Wright bu kadar önemli ve detaylı bir kitabı karşı tarafa dokunarak kısa zaman içerisinde anlatmış. Ayrıca Ruslarla Türklerin yaşayış olarak birbirine ne kadar benzediğini bir kez daha gördüm . Keira Knightley’in Anna’nın ruhunu katletmeseymiş, arşivlenecek bir film olurmuş. Hangi akla hizmet casta bu kız eklenmiş anlayabilmiş değilim.
Başımdan Geçmekte Olan Bir Öykü
13 Haziran’da İstanbul’da doğdum ve her sene yaz mevsiminde neşemi buluyorum. Erenköy İlkokulu, Maltepe Anadolu Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde okumama rağmen şimdi geriye dönüp baktığımda derslerle ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Yalnız okul hayatım boyunca katıldığım veya birebir kendi düzenlediğim aktiviteler, değişim öğrenciliği deneyimim ve nevi şahsına münhasır birkaç hocamın sayesinde bir dünya görüşüm oldu. Hala da şekilleniyor. Dolayısıyla başta düşünce özgürlüğü, insan ve hayvan hakları gibi konularda konuşacaklarım ve yazacaklarım var.
Akademik hayata çok ilgi duyamadım ama öğrenmenin her an devam ettiğini düşünüyorum bu nedenle blogu yazmaya karar verdim. Bilgi paylaştıkça güzelleşiyor.
Klasik eğitimi bir şekilde tamamladım ama yapmaktan hoşlandığım hobilerim, üniversitede çalıştığım kulüp ve yazları çok evvelden başladığım çalışma hayatı bana daha çok zevk verdi. Üniversitedeki fildişi kuleden çok hayatın içinde dolu dolu ve hızlı yaşamayı seviyorum.
İnsan Kaynaklarıyla bir süre haşır neşir oldum. Sürekli öğrenmenin her bireyin, grubun ve organizasyonun omurgası olduğunu, onları değişen dünyada ayakta tutabilecek güç olduğunu fark ettim ve bu bağlamda insanlara ve organizasyonlara özgü uygulamalarla çevremdekilere destek olmayı hedef edindim. Daha iyi iletişimle insanları birbirine yaklaştırabileceğimi düşündüm, iletişim çalışmaları ve çeviri bu vizyonun olmazsa olmazları oldu.
Bir de baştan beri tiyatro vardı; hem oyuncu hem izleyici olarak hayatımda oldu. İzlemekten, izletmekten ve sonrasında koşa koşa eve gitmek yerine üzerine konuşmaktan hoşlanıyorum. Sanat tartıştıkça, paylaştıkça cıvıldıyor. Web günlüğünde tiyatroyla ilgili düşünceler de bulacaksınız.
Sonrası henüz belli değil, birlikte keşfetmek dileğiyle…
Yorumlarınız, benimle paylaşmak istedikleriniz olursa e-mail yoluyla oykuyet@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.Archives
- June 2022
- April 2022
- March 2022
- May 2021
- March 2021
- February 2021
- December 2020
- November 2020
- October 2020
- September 2020
- August 2020
- July 2020
- June 2020
- May 2020
- April 2020
- March 2020
- November 2019
- October 2019
- August 2019
- July 2019
- May 2019
- April 2019
- March 2019
- February 2019
- January 2019
- October 2018
- August 2018
- July 2018
- May 2018
- March 2018
- July 2017
- February 2017
- January 2017
- October 2016
- September 2016
- November 2015
- July 2015
- April 2015
- January 2015
- December 2014
- November 2014
- October 2014
- September 2014
- September 2013
- July 2013
- January 2013
- September 2012
- May 2012
- February 2012